top of page

''Milletleşmenin en önemli unsurlarından biri efsanelerin/destanların temelleşmesi, esaslanması olayıdır....''

Prof. Dr. Ş.Teoman Duralı

1947-2021

Ergenekon Destanı

‘‘O zaman imiş, bu zamandan farksız imiş. Ata toprak üstünde yürür, yurt kurar imiş. Her tarafın düşman imiş. Töre ve görevin değişmez. Açgözlünün istediği bitmez. Uyuma oğul! Senin cengin bitmez’’

Korkut Ata

​Ergenekon, Türk tarihinin en eski destanlarından biridir. Türklerin “Ergenekon” adını verdikleri saklı bir vadiye yerleşmelerini, burada tekrar güçlenip 400 yıl sonra geri çıkmalarını ve Göktürk Devleti’ni kurmalarını anlatıyor.

Han Hanedanlığı ve Hun dönemini gösteren harita. Ergenekon destanı başlangıcı dönemler
Göktürkçe yazı,  Ergenekon destanı

''Ergenekon Destanı başlangıç dönemi, Hunlar’ın iyice zayıfladığı ve Han Hanedanlığı’nın (O dönemki Çin Hanedanlığı’nın) güçlendiği zamana denk gelmektedir. Aslında Ergenekon’a sebep olan olayların başlangıcı; Han Hanedanlığı’nın, Orta Asya diye tabir edilen Hun/Türk coğrafyasını keşfetmeye ve haritalarını çıkartmaya başlamasıyla gelişmiştir...''

Destan hakkında

Ergenekon Destanı’nı, kaynaklar basitçe anlatıyor. Gerçekte bu olay zincirlerinin sebebini öğrenmek için o dönemi keşfetmek ve iç yapılarını incelemek gerekiyor.

 

Her efsanenin altında yatan tarihsel bir takım gerçekler vardır.

Sizlere burada tarih dersi verme gibi bir amacımız yoktur ama destan kurgusunun tarihsel olaylar ve dönemsel gerçekler oturduğunu gördük.

 

Size sadece bu destanın kurgusunun, duygusal olarak değil, tarihsel süreçten alınan bilgiler ile olayların akışını ve sebeplerini tarafsız olarak incelendiğini belirtmek isteriz.

 

Okuyanlar kimine kahraman, kimine hain, kimine düşman diyebilir. Aslında her karakter bir anlayışı temsil eder. Tıpkı destanlarda ve masallarda anlatılanlar gibi…

Tarihsel kaynaklarda Ergenekon

Yazılmış olan ve bizlere ulaşan tarihsel eser ve kaynaklarda Ergenekon Destanı hakkında kime ait olduğu konusunda tarihçiler ve yazarlar farklı detaylar ile yazmışlardır.

 

Özellikle kendi ulusumuzdan olan bazı tarihçiler bu destan Türk değil Moğoldur demişlerdir. Moğollara sorarsanız biz hepimiz bir ulusuz derler. Çin  kaynakları ise Türklerin türeyiş destanı olarak kayıt tutmuşlardır. Rus tarihçiler ise Türk destanı olarak kayıt düşmüşlerdir. Çin ve Rus tarihçiler ve Moğolistanlı kardeşlerimiz, destanı yaşayan ulusu bir ulus olarak görmüşlerdir. Sen neden kendini ayırırsın? Sonuçta baktığımızda bir şey dikkatimizi çekti. Bazı alimler destandan korkmuşlardır. Elbette ki bu korkularının iyi niyetle olduğunun farkındayız. Neden diye sorarsanız? O da, kendince iyi niyetleriyle tarih araştırması yapanlar, eski alimlerin, bireysel şuur ve idrak hali ile milli şuur ve idrak halini karıştırmış olduklarını görmekteyiz. 

 

2021 sonu ahirete uğurladığımız değerli hocamız Prof. Dr. Teoman Duralı bu durum için şöyle bir ifade kullanmış;

 

''Milletleşmenin en önemli unsurlarından biri efsanelerin/destanların temelleşmesi, esaslanması olayıdır. Her toplumun kendine göre bir efsanesi vardır, bunları işleyen kişilerin çıkması lazımdır ki o dönemlerde bunlar şairlerdir, en tanınmışı Yunanlarda Homeros, İlyada (İlyas) ve Odysseia’ı alıyor, işliyor ve bütün Yunanca konuşan toplumlara yayıyor, bu eser onların baş tacı haline geliyor...'' 

 

Bireysel inançların ve fikirlerinin haricinde milli bir bilinç oluşuyor. İşte bu milli bilinç, toplumları bir arada tutan bir hal alıyor. Bireylerin inançları ve düşünceleri yine bireylere aittir ve aynı aile içinde olan kişiler bile bunu paylaşmayabilir ama milli bilinç farklıdır.

 

Bu Destan adı altında bize ulaşan eserin sahası, kadim ulus kavramı sahasıdır. Bu yüzden destanlar  bireysel kimlikler için değil, ulus kimlikleri için önemlidir.

 

Destanın anlatıldığı o dönemden şöyle bir ses gelir;

 

‘‘Hepimiz bir insan ve onun eşinden türedik. Gök kubbe altında, yağız yer üzerinde büyüdük, çoğaldık. Yağmur yağdı, ot, hayvan ve kişioğlu  içti. Yer, diken de çıkardı, ekin de  verdi. Yılan da içti zehir verdi, keçi de içti süt verdi. Er ve hatun da içti bala verdiler. Komşumda içti, bana düşman olan da içti. Sonuçta hepsi toprakta birleşti. Bildik ki farklılaştık, birbirimizi tanıdık. Ne kadar çok tanıdık, o kadar çok anladık. Bilmediklerimiz vardı, O’nu da Ruh Ata anlatacaktı.’’

Yukarıdaki yazının bir çok mertebeden açılımı vardır, buranın hali için bu kadar söylenilir.

 

Bu kadar ile bırakıp destanımıza geri dönelim. 

''...Ergenekonda 400 sene durdular…''

Ergenekon araştırması ve kurgumuz

Başlagıç notu: İsimler tarihsel kaynaklarda birçok farklı söylenişe sahiptir. Özellikle dönemin Çince kayıtlarından çıktığı için ses  ve okunuşlarda kendi fonetiklerine göre yazdıkları bellidir. Biz, isimleri, okunuşlarını seçerken bize en mantıklı geleni seçtik.

 

Ergenekon Destanı hakkında herkesin bildiği genel bir hikaye vardır. Göktürklerin çıkış destanı olarak geçmesi, bizim bu hikayeyi işlememizde en önemli başlangıç noktası olmuştur. Sonuçta bir araştırma yapacaksanız; ne hakkında olduğu, zaman ve mekan konusunda tahmini de olsa bilgi sahibi olmanız gereklidir.

 

Göktürklerin tarih sahnesinde gözükmesinden ve Bumin Kağan’ın doğumundan 400 yıl öncesine zaman yolculuğu yaparsak, yaklaşık miladi dönemler ve Hz. İsa’nın doğumu öncesi kabul edilen ve adlandırılan yıllara ve hemen sonrası dönemde Asya coğrafyasına geliriz. Tam olarak milad diyemeyiz. Öncesi ve sonrası şeklinde ama o yüzyıl içerinde en mantıklı zamanlara genel bakış atarız.

 

Önceden  belirttiğimiz gibi burada tarih dersi verme gibi bir amacımız yoktur ama destan kurgusunun tarihsel olaylar ve dönemsel gerçeklere oturduğunu gördük.

 

Dönemsel olarak Hunlar’ın iyice zayıfladığı ve Han Hanedanlığı’nın (O dönemki Çin Hanedanlığı’nın) güçlendiği zamana gelmektedir, aslında Ergenekon’a sebep olan olayların başlangıcı, Han Hanedanlığının Orta Asya diye tabir edilen Hun/Türk coğrafyasını keşfetmeye ve haritalarını çıkartmaya başlamasıyla gelişmiştir.

Han Hanedanlığı casusları sayesinde, Pers sınırına kadar gidip bölgenin haritasını ve yerleşik halkların ticaret ve mevsimlik göç yol haritalarını çıkarınca, Hunların ordu  rotalarını, güçlü ve zayıf oldukları yerleri öğrendiler. En önemlisi ki Han Hanedanlığı ordusu ilerlerken kendileri için güvenli su kaynaklarının ve gözden uzak alanların tüm detaylarını da çıkarmış oldular. Böyle olunca coğrafya içinde Hun güçleriyle karşılaşmadan ve en önemlisi  tuzağa düşmeden hareket kabiliyetleri oldu. Böyle bir istihbarata sahip bir ordu, doğal olarak bölgeyi ele geçirecekti. Turfan’a kadar gelişleri ve devamında Talas’a kadar bölgeye hakim oldular. Böylece onların da devlet/imparatorluk politikalarına bizim Uygur bölgesi dediğimiz bölgeler de dahil oldu. Miladi zamanlardan bu yana sürekli güçlenen Han Ordusu karşısında küçük kalmış kavimleri, doğal olarak ya kendi hükmüne dahil etti ya da karşı çıkanları gücüyle ezdi. Sağ kalanlar kuzeye doğru kaçmak ve sığınmak zorunda kaldılar.

 

Karakum, Pamir ve Tanrı (Tien-Şan) dağları Orta Asya coğrafyasında çok zor dağlardır. Altaylar ise farklıdır. Altayların güneyinde, korunaklı, bereketli ama girişleri zor olan yerlerden geçen Hun/Türk kavimleri yavaş yavaş buralarda yurt tutmaya başladılar. İlerleyen zamanlarda Altay Savaşları adı ile anılan Han Hanedanlığı’nın zaferleri vardır. Burada Hun İmparatorluğu’nun son güçlerini de yenmişlerdir.

 

Savaşların sonunda hayatta kalanların göç ettiği, Altayın güney sırtlarından da içeri doğru yani kuzeye, daha korunaklı yerlere varanlar orada uygun iklim ve coğrafi yapıda yaşam alanları buldular. Buralar aslında onların Ergenekonudur.

Bizim, kurgu olarak üzerine gittiğimiz Bumin Kağan’ın atası olan Yizhi Nişidu’nun oğlu Neduliu’nun büyüdüğü ve geliştiği yer olan Ergenekondur.  Göktürkler’in çıkışına kadar güçlenmeleri ve nihayetinde ata yurtlarına geri dönüşlerini anlatan bir destandır.

 

Birinci bölümde Göktürk hanedan soyunun ataları olan Yizhi Nişidu ve oğlu Neduliu’u görmekteyiz. Şimdi burada tekrardan Hunların mevcut durumuna bakalım;

 

Yizhi Nişidu, Hun Devleti’ne bağlı kendi obasının başıdır. Bulundukları yer Altay dağları ve Hangay (Khangain) dağlarının arasında, Altay’a doğru  açılan bölgededir. Bu coğrafya Ötüken’nin batısı, Gobi’nin kuzeyi, Turfan ve Loulan’ın  doğusudur. Akraba kardeşlerinden olan Aybars da Hun devletine bağlıdır ve birbirlerine yakınlıkları vardır. Diğer akrabası Gahany Yeçu ise Han’lı savaş lordlarıyla işbirliği yapmaktadır, bölgenin hakimiyetinde güçlüden yana olup bu bölgelerin hükümdarı olmayı planlar.

 

Döneme ulaşan Göktürk soyunu kurgulayınca Hun devletinin durumuna geri dönelim.

Son güçlü Hun Şanyu’su Kün-Çin öldükten sonra Hun Devleti ya da imparatorluğu artık zayıflamış ve zaman içinde güçten düşerek parça parça obalar haline gelmeye başlamıştı.

 

Kün-Çin’in iki oğlundan biri efsanevi komutan Çi-Çi Yagbu, diğer Ho-Han-Yeh idi.

 

Çi-Çi Yagbu’yu efsane yapan kardeş Ho-Han-Yeh'in, Hun devletinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumları öne sürerek Han Hanedanlığı’nın egemenliği altına girmek istemesi üzerine; Çi-Çi Yabgu, bir başka ulusun himayesi altına geçmeyi reddetmiş ve kardeşinin hükümdarlığını da tanımamıştı. Böylece Batı ve Doğu Hun devletleri olarak tarih sayfasında yer aldılar. Doğu Hun Devleti sadece bir isim oldu, Han Hanedanlığı idi aslında. 

 

Çi-Çi Şanyu ise batıda devleti yaşattı. Talas Nehri boyunda kurduğu son şehir kalesine kadar zaman içinde gelen Han Hanedanlığı ordularına son direnişi yaptı. İşte kendini efsane yapan konuşması da, kısaca vatan toprağının hiç bir şekilde düşmana teslim edilmeyeceği, gerekirse ölüneceği hakkındadır. Her zaman hür yaşamaktan bahsetmiştir Çi-Çi Şanyu, tam bağımsızlıktır. Sonuçta Ho-Han-Yeh unutuldu, Çi-Çi Yabgu ise hâlâ yaşıyor ve hakkında yazılan romanları vardır. Burada ilginç olan bazı kaynaklar Çi-Çi Şanyu ile birlikte savaşan bir Romalı birliğinden bahsederler. Aslen Perslere esir düşen ve sonra Hanlılar ve oradan da Hunlar tarafından ele geçirilen bir Roma birliği. Burada bizi ilgilendiren, bu coğrafya Roma’nın da aklında olduğudur. Hikâyede burada yaşananlara, bu kurguyu da dahil ettik.

 

Yizhi Nişidu (Aşihna/Börü) ve  Aybars (Aşihte/Arslan) Çiçi-Şanyu tarafını  tuttular. Gahayn Yeçu  ise Ho-Han-Yeh’in izinden kendi rüyasını gerçekleştirmek istedi. Kardeşlerine acımadı.

 

İşte Han Hanedanlığının Orta Asya diye tabir edilen Türk/Hun coğrafyasına tamamen hakim olması sürecinde kimi Türk kavimleri kendi istekleriyle Han imparatorluğuna dahil oldular, kimileri ise reddetti. Dahil olanlar, Han askerleriyle birlikte imparatorluk ordusunda kendi uluslarına karşı savaştılar. 

 

Han İmparatoru Yuan’ın, coğrafyayı tek bir güç altında toplamak ve barışı sağlamak düşüncesi vardı.  Çünkü kendilerine saldırı yapılmaktadır. Küçük devletleşmeler huzuru, ticareti en önemlisi dengeyi bozuyordu

 

Hunlar da coğrafyayı tek bir güç altında toplayıp barışı sağlamak ister. Kendileri de saldırı altındadır. Devran bir öyle döner, bir böyle döner. Şimdi zaman Han’dan yanaydı.

Olaylar gelişiminde, imparatorluklar ve devletlerin yanı sıra savaş lordları ve savaştan ticari yollardan kara para kazanan kişiler de vardır. Bunlar da bilinen devlet içinde yapılanmalar  gibi hareket ederler. Araştırmalarımızda her iki taraf  içinde kendi çıkarları için çalışan ve kaostan toprak ve hakimiyet sağlamaya çalışan kişiler bulduk. Hatta Han Hanedanlığı’nın aslında halka iyi davranıp kendi ulus politikalarını halkının iyiliği için kullanırken topraklarda gerçek adaleti sağlama çabalarına balta vuran savaş lordları ve kara ticaret yapanlar, Han Hanedanlığının sonunu getirecekti. Aynı karaktere sahip Hunlardan bazıları da kendi kavimlerine ihanet etti. Bunlardan biri Gahayn Yeçu idi.

 

Neden özellikle batıya doğru bir yol alış vardı?

 

Han İmparatorluğu günümüz adı ile bilinen İpek Yolu hattını tamamen kendi kontrolüne almak istiyordu. Türkler/Hunlar ile ticareti zaten vardı. Kendi ulusal politikası Hexi (Hişi) koridoru adı verilen bu yolun, kuzey ve güney hatları  vardı. Güney hattı, efsane şehir Loulan, Turfan ve  buradan Pers ve Roma’ya kadar uzanacaktı. Kuzey hattı ise Altaylar’dan geçiyordu. Tabii ki güçlü olan burayı kontrol etmek isteyecekti. 

 

Hexi/Hişi koridoru, İpek Yolu adı ile bilinen hattın ilk ismi ve ilk parçasıdır.

 

Buradaki toprakların kaybedilmesinde hatayı Hun devleti yaptı. Casusların dolaşmasına izin verdi. Bu olaylar hakkındaki  bilgiye Ergenekon Destanı çizgi romanının ikinci bölümde yer verilmiştir.

 

Sonuçta Ergenekon adı verilen efsanevi bölgeye gelen Göktürk hanedanlığının ataları, saklı ve korunaklı bölgede güçlerini toplamaya  çalışmışlardır. Tabi burada boş durduklarını söylemek yanlış olur. Başka göç edenlere de yardım edip yanlarına aldıklarını düşünüyoruz. Takip edilen göç rotası, bir şekilde benzer bölgeye çıkmaktadır. Güneye kaçış intihardır, çöldür. Tam batı, Pers olduğu bilinir ve Karakum, Pamir ve Tanrı  dağları gibi coğrafyalar yaşanması zor ve tehlikelidir.  Doğu zaten Han Hanedanlığıdır. Tam kuzeyi ise Sibir coğrafyasının sertliği Tayga (Sibirya ormanları) yaşam şartları insan için uygun değildir, zordur. Kendilerinde kutsal olan Altaylar yuvadır. İlahi bir yakınlık ve güven hissederler. 

 

Hem savaştan her şeyleri kaybederek kaçanlar ve sağ kurtulanların benzer rotalar ile buluşmasıyla hem de kendi içlerinde ailelerin büyümesiyle sayıları çoğalmaya başlayacaktı. Böylece kendi içlerinde alışık oldukları üretim faaliyetleri ile ticaret de yapmaya başlayacaklardır.

 

Çevreden haber almak için dışarı çıkan casus ve tüccarları da vardır. O dönemin ilişkilerini okuyunca, ticaret yapan kişiler aslında hem haberci, hem casus, hem de elçi konumunda oluyordu. Haberler getiriyor ve gelişmeleri bildiriyorlar. Bu alışkanlıklar aslında bir yaşam biçimidir. Sonuçta siz de savaştan kaçsanız bir şekilde haberleri takip etmeye çalışırsınız. Haber takibi, tüccarların sırlarından biridir. Yani hem bilinirler hem de bilinmezler. Herkesle de ilişkileri vardır.

Hikaye kurgumuzda, Ergenekon’da sebep  olan  olayları, Ergenekon adı verilen bölgeye gelişlerini, burada geçirdikleri zamanı ve dışarıyla olan ilişkilerine de değindik.

 

Zamanımızın  terminolojisine göre konuşursak; coğrafyanın bölgesel politikaların gelişimini, ulusalcı akıl ve emperyal/global aklın savaşını göreceğiz.

 

Ergenekon’dan ne zaman ve nasıl çıkıldığını ise hem tarihsel hem de beklediğiniz o mistik kurgu ve görsellikle son sayılarda göstermeye gayret edeceğiz...

bottom of page